30 Aralık 2011 Cuma

yeni yıl duası :)

Eyy 2012....
Zaten sormadan kafana gore geliyorsun,efendi gibi gel,efendi gibi git...istikrarli ol,akilli ol,saglam ol.
1 verip 2 alma,canimi sikma,adamı cileden cikarma..sunun surasinda 365 gun omrun var,tum guzelliklerini ver ve adabinla cirkinlesmeden git...
"ne milenyumlar gordum ama bunun gibisini gormedim,superdi"dedirt....
evetyapabilirsin sende o potansiyeli goruyorum ben..sen 2012'sin goster farkini.....;)
amin

27 Aralık 2011 Salı

o artık bir marka




stil direktörü hediye yağmuruna devam ediyor bu kez pride'ın güzel tasarımları bazı şanslılarımızı bekliyor.. hadi çekilişe :)
detaylı bilgi için tık tık

24 Aralık 2011 Cumartesi

ne okumalı,ne izlemeli

Cennetin Öpücüğü
Son birkaç yıldır bu çekik gözlü arkadaşlarımızın dizilerine ve filmlerine merak saldım özellikle duygusal filmlerini şiddetle tavsiye ediyorum bence diğer ülkelere göre bir adım öndeler. Hiç kore filmi izlememiş arkadaşlara sesleniyorum ilk başta karakterlerin çıkardığı o tiz anlamsız kafamıza tecavüz eden sesler sizi sinir etsede sonuna kadar dayanın pişman olmayacaksınız :)).
Ben en son Paradise Kiss filmini izledim hafta sonu izlenilebilir eğlenceli bir film, moda eğitimi alan uçuk kaçık bir grubun mezuniyet defilesi için model arayışı sonucu aralarına katılan (Yukari Hayasaka) kurallarla ve annesinin gölgesinde yetişmiş asla kendini istediklerini yapamamış bir kızın yollarının kesişmesini, aşkı anlatan bir film..
İzlemeye değer..


AZ
Hakan Günday, kitap almaya her gidişimde kitaplarına bakıp almaya cesaret edemediğim bir yazardı sonra kitaplarını okuyan herkesin yorumları olumlu yönde olunca bu kadar insan yanılıyor olamaz deyip son kitabı olan az'ı aldım ve birazdan okumaya başlayacağım :) 
Kitabın konusu ise;11 yaşında bir tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilen korucu kızı Derdâ ile hapisteki bir gaspçının aynı yaştaki oğlu “mezarlık çocuğu” Derda’nın bir mezarlıkta kesişen hayatlarının, bu iki çocuğu kırk yıl boyunca her tür şiddetle yontup birbirlerine hazırlayışının, (bütün anlamlarıyla) Yazı’nın bu iki çocuğu birleştirmesinin hikâyesi. Çocuk şiddeti, hayatın şiddeti, aşkın şiddeti, inancın şiddeti, hırsın şiddeti üzerine, A’dan Z’ye şiddet üzerine, dilin ve yazının şiddetiyle bir roman… 
Herkese iyi haftasonları :))

22 Aralık 2011 Perşembe

dedemin insanları

Ozan, Ege'de küçük bir sahil kasabasında yaşayan 10 yaşında bir çocuktur. Girit göçmeni dedesi Mehmet Bey nedeniyle arkadaşları onunla "gavur" diye alay etmektedir. Yalnız kalmaktan korkan Ozan, başta dedesi olmak üzere ailesine kızar "Biz Türküz." diyerek onlara kafa tutar.

Ozan'ın dedesi Mehmet Bey, kasaba eşrafından, saygın bir adamdır. Kasaba halkına kol kanat gerer, sorunlarıyla ilgilenip, onlara yardım eder. Hoşgörürsüyle bilinen Mehmet Bey torununun bu durumundan dolayı üzülmekte ve endişe duymaktadır. Mehmet Bey daha yedi yaşındayken, ailesi zorla topraklarından kopartılmış, mübadeleyle Girit'ten göçmüşlerdir. Mehmet Bey'in en büyük arzusu ölmeden evvel doğduğu toprakları görebilmektir. Bu özlemle sık sık içinde mektuplar olan şişeleri Ege'nin mavi sularına bırakmaktadır.

DEDEMİN İNSANLARI, küçük bir kasabada yaşayan on yaşında bir çocuk ve dedesi aracılığıyla, bir ailenin ve bir ülkenin geçirdiği büyük değişimi anlatıyor. Kalabalık ve sıcak Ege insanlarının hikâyesini izlerken, mübadeleye, öteki olmaya, nereye gidersen git bir yere ait olamamaya, iki yakaya, çok sayıdaki azınlığa, ihtilallere, bir defa daha ama bu kez farklı bir yerden baktıran bir film.(http://dedemininsanlari.com/)

Vizyona ilk girdiği gün gitmeyi çok istediğim ama çeşitli sebeplerle ertelemek zorunda kaldığım  bu filme nihayet bu akşam gidiyorum başka bir ülkede azınlık olarak yaşayıp ülkesine zorunlu olarak dönmüş bir göçmen olarak kendimden çok şeyler bulacağımı düşünüyorum..

Yönetmen Çağan Irmak oluncada beklentilerim maksimumda :) Umarım hayal kırıklığı yaşamam..


Vero Moda'nın Party Koleksiyonundan 5 Kişiye Hediye

sizde bu güzel elbiselerden birine sahip olmak isterseniz bir tık yeter...stildirektörü

19 Aralık 2011 Pazartesi

ihtiras rüzgarları

Hafta sonunu hasta ve ağlamaklı geçirmiş biri olarak başladım bu haftaya henüz tam iyileşmedim sesim ergenlik dönemine giren erkek çocukları gibi çatlama eğiliminde hala :) Hasta olduğum zamanlarda bir ruhsal çöküntüde yaşıyorum ben canım bişey yapmak istemiyor o kadar ki yeni bir film izlemeye bile takatim olmuyor, bende seyrettiğim filmleri tekrar seyrederek kendime terapi yapıyorum.



İşte bu da o filmlerden biri Legends of the fall (ihtiras rüzgarları) Brad Pitt'i herzaman sevmişimdir her filmi iyidir bence ama en iyilerinden biri olan bu film 1994 yapımı dram,savaş türündedir. 19. yüzyılın son demleri. Kızılderili savaşları gazisi hümanist Albay William Ludlow 3 erkek çocuğunu Montana kırlarındaki çiftliğinde, annesiz büyütür. 3 oğlundan en gözüpek ve maceracı olanı ise tabiki Brad Pitt yani Tristan'dır.

Kardeşlerden birinin nişanlısı olan güzel Susannah kentten gelip hayatlarına karıştığında, yepyeni bir enerjiyi beraberinde getirir. Baba, kardeşler ve genç kadın arasında karmakarışık bir çekim vardır. Birinci Dünya Savaşı patladığında, Ludlow’un genç erkekleri İngiliz soydaşlarının yanında savaşmak için müthiş bir istek duyarlar. Babalarına rağmen Avrupa’daki cepheye giderler. Burada Tristan, aslında kendi kendisiyle olan savaşıyla yüzleşme fırsatı bulacaktır.

Jim Harrison’ın romanından uyarlanan, belki de bir döneme romantik bir ışık tuttuğu için batıda beğenilmiş bir melodram. Anthony Hopkins ve Brad Pitt’in rollerinin tam onlara göre biçilmiş olduğu, soluk kesici performanslarıyla kendisini belli ediyor.



İzlemeye değer..

16 Aralık 2011 Cuma

hastayım hasta..

Korktuğum başıma geldi ve ben bu yılın ilk şiddetli soğuk algınlığını iki gündür yaşıyorum :( dahada kötüsü gribi atlatmanın en iyi yolu yatmaktır ama ben tamda yatmamam gereken günler geçiriyorum bugün ankaraya gittim mesela soğuk, yolculuk, dün geceden uykusuzluk şu anda hepsi benimle.. sulu gözlerle, elimde bitanecik eşimin yaptığı garip çayla battaniyenin altında yarı oturur yarı yatar durumdayım, üzerimdede hasta olduğumda içine sığındığım artık bitmiş tükenmiş ser sefil bir hırka var o olmadan hastalığı atlatamıyorum sanki :(neyse ben çayımı bitireyim ve iyice yatar pozisyona geçeyim.. bu soğuk günlerde herkese sağlıklı bir hafta sonu diliyorum bende en kısa sürede iyileşmeyi umuyorum :((

14 Aralık 2011 Çarşamba

macaron, macaron :)

En son gittiğim market alışverişimde herzaman yaptığım gibi carte d'or un muhteşem lezzetleinden birini alayım dedim birde  baktım ki yapımı oldukça zahmetli olan ama benim bayıla bayıla yediğim macaronları kolayca yapabileceğimiz hale getirip kutulamışlar hemen aldım tabi ama yapmaya bir türlü cesaret edemedim küçük bir araştırmayla yapanların hep hüsranla sonuçlanan  denemelerini gördüm tam yapmaktan vazgeçmiştim ki carte dorun kendi sitesinde videolu anlatımını gördüm ve gaza geldim dün misafirleriminde olması nedeniyle denedim ben 12 tane değil ama 9 başarılı macaron yaptım üstleri çatlamadı içleri yumuşacık oldu biraz şekil bozukluğu olsada tadı bir hayli güzeldi,bilmem acemiliğimin şansına bilmem tarifin detaylı anlatımana bağlı ben başardığımı düşünüyorum.ilk denemem olduğu için fotoğraflarını çekemedim ama en kısa zamanda tekrar yapıp fotoları sizlerle paylaşacağım.

13 Aralık 2011 Salı

Studio Rain'den 4 Kişiye Özel Tasarım Ayakkabı

bu özel ve güzel ayakkabıları kazanacak şanslı kişi sen misin yoksa :) Stil Direktörü hediye yağmuruna devam ediyor sen de katılmak istiyorsan hemen buraya tıkla.. bol şans

9 Aralık 2011 Cuma

Ne Okumalı, Ne İzlemeli


Bakire ile Çingene yazarın okuduğum ilk kitabı ve okurken hep şunu düşündüm 'ben bu yazarı bu zamana kadar nasıl gözden kaçırdım'.Üstelik bu kitabı yazarın en meşhur kitabı değil biraz gölgede kalmış bir eseri zaten yazar öldükten sonra ortaya çıkan bir kitap. Kitapta bahsedilense, rahip bir babanın iki kızından biri olan Yvette köylerinde kamp kuran çingene yakışıklı bir erkekle tanışır ve bu adama yoğun duygular besler. İlk defa karşı cinse duygusal anlamda yakınlaşmak istemektedir. Yvette bu yakışıklı çingene ile aşkı ve cinselliği öğrenir.Yazar bir erkek olarak kadın duygularını çok iyi aktarmış okuyucuya.Mutlaka okunmalı..
                            
Eğer kitap okumaktan çok hoşlanmıyorsanız biraz eski bir filmde olsa size Atonement (kefaret) filmini öneririm.Savaş,gizem,dram ve romantizm türünde olan film 1935 yılının İngiltere'sinde geçiyor, on üç yaşındaki Briony Tallis, ablası Cecilia'nın soyunup yazlık evlerinin bahçesindeki küçük havuza girdiğini görür. Tıpkı Cecilia gibi Cambridge'den yeni dönmüş olan çocukluk arkadaşı Robbie Turner de kızı gözlemektedir. O gün sona ermeden bu üç gencin hayatı bir daha düzelmemek üzere değişmiş olacaktır. Robbie ile Cecilia başlangıçta hayal bile etmedikleri bir sınırı aşacak ve küçük kızın hayal gücünün kurbanı olacaklardı. Başkalarına ait sırlara tanık olan Briony, bir suç işleyecek ve bu suçun kefaretini ödemek için ölene kadar çabalayacaktır. Film bir kitap uyarlamasıdır.Sadece Keira Knightley için bile izlenir :)
   İyi haftasonları

Karlar düşer :))

  Dün gece itibariyle şehrime ilk kar yağmış bulunuyor soğuk havayı pek sevmesemde her senenin ilk karı bende bir heyecan yaratıyor tabi bu çok kısa sürüyor :) karla herzaman çıtır çıtır yanan bi şömine ve yumuşacık bol çiçekli bi koltuğu bağdaştırıyorum bu muhteşem ikilide bende olmayınca kar hevesim çabucak sönüyor :)           

  Çocukken bile herkesin aksine kartopu oynamaktan, kardan adam yapmaktan, kızak kaymaktan hiç hoşlanmadım daha o zamandan belliymiş benim yaz aşığı olduğum, kalın giyinmekten nefret ederim robocop gibi oluyoruz atkılarımızdan boyunlar dönmez tüm vücüdumuzu döndürmek zorunda kalırız bir yere gittiğimizde 30 dk giyinmek 30 dk soyunmak gerekiyor gitti işte bir saat zaten günlerde kısa kışın.. off daha kışın başında kasvet bastı beni..
                                        
  İşin en kötü tarafı ise ben ne zaman soğukta dışarı çıksam mutlaka hasta oluyorum ondan sonra bir sürü ilaç neyseki alternatif tıpa meraklı bi kız kardeşim varda o kutular dolusu ilacı içmekten beni kurtarıyor bir takım iksirlerle (bitki çayları vs) toparlanıyorum çabucak . Kışseverlere bir sözüm yok tabi ama ben sıcacık yuvamda (şömine olmasada kalorifer peteğim var ) bir fincan kahveyle dışarda olan biteni izlemeyi tercih ediyorum:) 

8 Aralık 2011 Perşembe

Merhabalar,


   Nihayet bende blog sayfama kavuştum :) Uzun süredir içimde taşıdığım acaba yapabilirmiyim kaygılarını bir yana bırakıp sonunda adım atabildim.Severek takip ettiğim bloglarımın arasında artık pasif bir izleyici değil aktif bir blog yazarı olacağım (yani umuyorum).
   Bu bloğu yazmaya başlamamdaki en büyük amaç ise paylaşmak,artık sanal alemi tek yönlü kullanmanın beni tatmin etmediğini fark ettim bende bu dünyada olamlıyım ve birilerinin yaşamına farklı renkler katmalıyım diye düşündüm çünkü takip ettiğim bloglar bana çok şey kattı :)
    En büyük sıkıntıyı ise hangi konuda yoğunlaşacağıma karar vermeye çalışırken yaşadım.Tek bir nokta benim için asla yeterli değildi.Kitap ve dekorasyon konusunda yazabilirm,hatta belki amatörce yaptığım el işlerini de yazabilirim.. sonra gitmek istediğim yerleri yazmalıyım, izlediğim filmler falan derken ortaya karışık bişeyin çıkacağına karar verdim ve açıkçası biraz korktum altından kalkabilirmiyim diye ama neticede burdayım. Eğer bir hatam olursa şimdiden affola ve yeniden MERHABA...